if (window.location.href.includes("kurumsal-teklif")) {
window.dataLayer = window.dataLayer || [];
window.dataLayer.push({
'event': 'kurumsal_teklif_button_click'
});
}
COP29: Küresel İklim Mücadelesinde Kritik Bir Dönemeç Olabildi Mi?
COP, yani Taraflar Konferansı,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında her yıl düzenleniyor. Amaç dünya liderlerini, bilim insanlarını, sivil toplum kuruluşlarını ve özel sektörü bir araya getirerek iklim değişikliğiyle mücadelede küresel koordinasyon sağlamak.
İlk kez
1995 yılında düzenlenen
COP, sera gazı emisyonlarını azaltma, iklim değişikliğine uyum sağlama, finansman ve teknoloji transferi gibi konuları ele alıyor.
Geçtiğimiz haftalarda
Bakü’de gerçekleşen
COP29, özellikle iklim finansmanını gündeme taşıdığından "iklim finansmanı COP'u" olarak anıldı. Zirvede,
Paris Anlaşması hedefleri doğrultusunda sıcaklık artışını
1,5°C ile sınırlama çabaları yeniden ele alındı.
Oldukça yüksek katılım (~70.000 katılımcı) ile gerçekleşen
COP29 petrol zengini
Azerbaycan’ın ev sahipliği ve müzakereler boyunca tutumu, uzayan ve beklenen sonucu vermeyen müzakereler ve
2.000’e yakın
fosil yakıt lobicisinin katılımına izin verilmesi gibi ‘skandallar’ nedeniyle çok da eleştirildi.
Voltify olarak sürdürülebilirlik ve yenilenebilir enerjiyi odağına alan küresel etkinlikleri takip etmeye özen gösteriyoruz. Bu nedenle eleştirilerin odağı olsa da üyesi olduğumuz
Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin çağrısı üzerine yerinde takip ettiğim
COP29’dan notlarımı ilgilisiyle paylaşmak istedim.
Bir Adım Geriden…
1995’teki ilk kez düzenlenen
COP1 küçük ölçekli bir etkinlikken,
2009’da
COP15 ve
2015’te Paris Anlaşmasının imzalandığı
COP21, yoğun katılımla dönüm noktaları oldu. Konferanslar son yıllarda yan etkinlikler, ticaret fuarları ve lobicilik faaliyetleriyle büyüdü.
COP28 (Dubai, 2023)
70.000’den fazla katılımcıya ulaştı. Özetle
COP yıllar içinde daha büyük, daha karmaşık ve daha fazla paydaşın yer aldığı bir etkinlik haline geldi; diplomatik müzakerelerden küresel bir iklim platformuna dönüştü.
COP15’te (2009), gelişen ülkelerde temiz enerjiye geçişi desteklemek ve iklim değişikliğine uyum sağlamak için zengin ülkelerin
2020’ye kadar yıllık
100 milyar dolar bütçeye ulaşması taahhüdü verilmişti.
Bu hedef, 2 yıl gecikmeyle
2022’de yerine getirildi ve taahhüt bu yıl sona eriyor.
COP29’da yeni bir finansman hedefi belirlenmesi ve bunun kimler tarafından üstlenileceği, hangi şartlarda kime sunulacağı konusunda mutabakat sağlanması gerekiyordu.
Finansman, ama Nasıl?
İklim krizi ile mücadelede bağımsız birçok kuruluşun belirlediği ihtiyaç yıllık olarak en az
1 trilyon dolar. Bağış yöntemi yerine, karbon vergisi, milyarderlerden alınacak servet vergisi ve
gemi-uçak yakıtlarına yönelik vergiler gibi yeni
finansman modelleri de masada.
Dünya Bankası ve
IMF gibi kalkınma bankalarının daha fazla hibe ve düşük faizli kredi sunması için baskı artarken, özel sektörün yatırımları artırması da bekleniyor. Diğer yandan fonun hangi şartlarda dağıtılacağı da tartışma konusu.
Gelişmekte olan ülkeler iklim finansmanının yardım değil, küresel çıkarlar doğrultusunda bir zorunluluk olduğu vurguluyor. Genellikle sıkı şartlarda borç olarak sunulan bu fonlar bu ülkelerin hali hazırda içinde bulundukları borç batağını derinleştiriyor.
Gelişmekte olan ülke tanımı ise kendi içinde ayrıca tartışılıyor.
2023 yılında eklenen yenilenebilir enerji kapasitesinin
%60’ı
Çin kaynaklı.
Çin ayrıca küresel karbon emisyonlarının
%35’inden sorumlu. Ayrıca dünya çapında güneş paneli üretim kapasitesinin
%70’i, lityum iyon pil üretim kapasitesinin ise
%75’inden fazlası
Çin’de. Bunlara rağmen de BM nezdinde statüsü gelişmekte olan ülke. Başta
ABD, finansmanı sırtlanması beklenen ‘zengin’ ülkelerin çoğu için bu ciddi bir mesele.
COP 29’da Öne Çıkanlar
Resmi delegasyonların müzakerelerde bulunduğu sayısız salonun yanı sıra yüzlerce ülke,
STK ve şirketin pavilyonlarında gerçekleşen panellerde öne çıkan konular şöyle:
Temiz enerjiye geçişin kaçınılmazlığı: Temiz enerji yatırımları yılda
2 trilyon dolara ulaştı. Fosil yakıtların enerji talebindeki payının
2050’de
%58’e düşmesi,
2023’te
4.250GW olan yenilenebilir enerji kapasitesinin de
2030’a kadar
10.000 GW’a ulaşması bekleniyor.
Finansman ve adil geçiş ihtiyacı: Ancak bu süreçte (Çin hariç) gelişmekte olan ülkelere yapılan
temiz enerji yatırımları, toplamın yalnızca
%15’i. Bu ülkeler, dünya nüfusunun
%66’sını oluşturuyorlar. Zaten yapılan yatırımlar şu an en az
1 trilyon dolar olarak belirlenen ihtiyacın da çok altında.
Tedarik zincirinde dayanıklılık ve risk yönetimi: Temiz enerji projelerinin başarısı kritik mineraller ve üretim kapasitesine bağlı. Ancak dünya çapında güneş paneli üretim kapasitesinin
%70’i, lityum iyon pil üretim kapasitesinin ise
%75’inden fazlası
Çin’de.
Diğer yandan hedefler ve gerçekler arasında büyük fark var ve yakın zamanda kapanacak gibi görünmüyor.
Net Zero ve
1.5°C hedeflerinin tutması için emisyonların yılda
%15 azalması gerekiyor. Şu anki trendin devam etmesi halinde ise
2100’e kadar sıcaklık artışının ancak
2.4°C ile sınırlanacağı öngörülüyor.
Bakü’de Türkiye’nin
2053 Net Sıfır Hedefi stratejisi de açıklandı. Türkiye,
2030 yılına kadar yenilenebilir enerjiye
59 milyar dolar yatırım yapmayı planlıyor. Raporda her sektör için iddialı hedefler belirtiliyor (teknik ve finansal uygulanabilirliği henüz tartışılıyor). Stratejinin başarılı implementasyonu için gereken veri ölçümü/takibi altyapısına dair ise detay yer almıyor.
COP29’tan Çıkan Kararlar
Her
COP’ta olduğu gibi
COP29’da da müzakereler uzadı ve
25 Kasım’da sabaha karşı saatlerde sonuçlanabildi.
İklim Finansmanı: Gelişmiş ülkelerin
2035’e kadar yıllık finansman tutarını
300 milyar dolara çıkarmasında mutabık kalındı. Ayrıca
2035’e kadar kamu veya özel kaynaklar aracılığıyla
1.3 trilyon dolarlık bir fon oluşturma hedefi koyuldu; ancak bunun yöntemi belirsizliğini koruyor. Tutar çoğu kesim tarafından düşük bulundu.
BM Genel Sekreteri António Guterres, finansman seviyesinin
"yetersiz ve iddiasız" olduğunu vurguladı. Hindistan’ın aralarında olduğu bir grup ülke ise ‘kaosa’ dönen müzakerelerin kendilerinin son onayları alınmadan
COP29 başkanlığı tarafından sonlandırıldığını belirtiyor.
Karbon Piyasaları: Zirvenin ilk gününde
Paris Anlaşmasının 6. Maddesi kapsamında tanımlanan küresel karbon piyasasının hayata geçmesinin yolu açıldı.
Madde 6 Birleşmiş Milletler’in gözetiminde işleyecek merkezi bir sistem üzerinden şirket ve ülkelerin karbon denkleştirme ve ticareti yapılmasını sağlıyor. Ancak
10 yıldır bunun mekanizması üzerine çalışmalar tamamlanamamıştı.
COP29 ile bir noktaya varılsa da karbon piyasası, karbon ayak izini azaltmaktan ziyade bedelini ödeyerek hata yapmaya devam etmeyi teşvik eden bir mekanizma olmakla eleştiriliyor.
İş Birliği İnisiyatifleri: Resmi müzakerelerin dışında hükümetlerin, özel sektörün ve diğer paydaşların iş birliği yapmasını sağlayan iş birliği inisiyatiflerinden öne çıkanlar arasında,
30 ülkenin organik atıklardan kaynaklanan metan emisyonlarını azaltmayı hedeflediği bildirge yer aldı. Ayrıca,
100’den fazla ülke, küresel enerji depolama kapasitesini altı katına çıkarmayı kabul etti.
COP29 Başkanlığı, önceki COP başkanlıkları ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği içinde sektörel taahhütlerin birbirini tamamlamasını sağlamak için
"süreklilik koalisyonları" başlattı.
Düğümlenenler: Yine Paris Anlaşması kapsamında tanımlanan ve ilki
COP28’de tamamlanan
Küresel Durum Değerlendirmesi (GST),
fosil yakıtlı araçlardan uzaklaşma, yenilenebilir enerji, ulaşım emisyonları ve ormanların korunması gibi hedefler belirlemişti.
COP29'da bu sonuçların nasıl uygulanacağı tartışmaları çözümsüz kalarak ertelendi.
İklim değişikliğinin geri dönüşü olmayan etkileriyle başa çıkmak için oluşturulan
Varşova Uluslararası Kayıp ve Zarar Mekanizması da (WIM) beş yıllık değerlendirme sürecinden geçti; ancak kritik konularda anlaşma sağlanamadı. Kayıp ve Zarar Fonu’na daha fazla ülke ve bölgesel yönetimin katkıda bulunmasıyla fon
760 milyon dolara ulaşsa da
2030 yılına kadar beklenen yıllık
580 milyar doların çok gerisinde.
Sonuç olarak alınan bazı kararlara rağmen çok da somut ilerleme kaydetmeyen
COP29’a dair bu özetle birlikte, konunun önemini vurgulayacak bazı verileri paylaşarak kapatmak istiyorum. Bu veriler
BM bünyesindeki
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün State of the Climate 2024: Update for
COP raporundan ve belli ki bireylerin, şirketlerin, hükümetlerin harekete geçme zamanı geldi, geçiyor.
- 2024, şimdiye kadarki en sıcak yıl olma yolunda: Küresel yüzey sıcaklıkları, 2024’te sanayi öncesi dönemin 1,54°C üzerinde. El Niño etkisiyle, 2023 ve 2024, tarihin en sıcak iki yılı oldu. 2023, son 30 yılın en kurak yılı olarak kayda geçti.
- Okyanus ısısı rekor seviyelerde: 2023’te okyanuslar, dünya toplam enerji tüketiminin 18 katı kadar ısı emdi. Bu ısınma, deniz seviyesinin yükselmesine ve fırtınaların şiddetlenmesine yol açtı.
- Buzulların erime hızı artıyor: 2023 yılında, küresel buzullar su eşdeğeri olarak 1,2 metre kaybetti. Bu kayıp, Amazon Nehri'nin bir ayda taşıdığı su miktarına eşdeğer.
- Deniz seviyesinin yükselişi hızlanıyor: 2014-2023 yılları arasında deniz seviyesi yılda 4,77 mm arttı, bu hız 1993-2002 dönemine göre iki kat fazla.
- Türkiye de ısınıyor: Ülkemizde sıcaklıklar 2024’ün ilk 10 ayında 1991-2020 ortalamasının 0,71°C üzerindeydi.
Yasemin Ağırdır Aktan
Pazarlama Direktörü